Wigner ve Kuantumun Gizemi Levhi Mahvuz
Wigner ve Kuantumun Gizemi Levhi Mahvuz
Wigner, Nobel ödüllü bir fizikçiydi ve 1962’de yazdığı makalede şunu sordu:
“Gerçeklik, gözlem yapılmadan önce gerçekten var mıdır?”
Kuantum parçacıkları gözlemlenmeden önce birçok ihtimalin üst üste bulunduğu bir süperpozisyon içindedir. Elektron hem burada hem orada olabilir; foton hem yukarı hem aşağı geçebilir. Ama bir gözlemci devreye girince, olasılıklardan sadece biri gerçekleşir ve gerçeklik “çöker”.
İşte bu, insan hayatıyla da çok benzer. Biz seçim yapmadan önce hayatımız, olasılıklarla dolu bir kuantum alanı gibidir. Fakat irademiz devreye girdiğinde, bir ihtimal gerçekleşir ve hayatımız belirli bir yola girer
Levh-i Mahfuz: Kuantumun İlahi Karşılığı
Kur’an’da Levh-i Mahfuz’dan şöyle bahsedilir:
“Başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın.” (Hadîd 57:22)
Levh-i Mahfuz, bana göre evrendeki tüm ihtimallerin ve olasılıkların kayıtlı olduğu kozmik bir dalga fonksiyonu gibidir. Tıpkı kuantumda dalga fonksiyonu, gözlem yapılana kadar tüm olasılıkları içeriyorsa, Levh-i Mahfuz da Allah’ın ilminde tüm ihtimalleri barındırır.
Burada kritik fark şudur: insan seçim yapmadığı sürece bu ihtimaller sadece “potansiyel” olarak mevcuttur. İrade, yani bilinçli kararımız, hangi ihtimalin gerçekleşeceğini belirler
İnsan İradesi ve Dalga Fonksiyonu
Örnek vermek gerekirse: Bir kişi sabah erken kalkıp dua etmeyi seçebilir veya uykusuna devam edebilir.
•Levh-i Mahfuz’da her iki ihtimal de zaten yazılıdır.
•Eğer kişi dua etmeyi seçerse, dalga fonksiyonu çöker ve bu ihtimal gerçekleşir.
•Eğer uykuda kalmayı seçerse, bu diğer ihtimal gerçekleşir.
Bu noktada Wigner’in gözlem kavramı devreye girer: insan, kendi gözlemiyle gerçekliği şekillendirir. Ama Allah, tüm olasılıkların farkındadır ve Levh-i Mahfuz’da her ihtimal zaten kayıtlıdır.
Wigner’in Arkadaşı deneyinde:
•Arkadaş, kutunun içini gözlemleyip sonucu görür.
•Wigner ise kutunun dışından hâlâ belirsizliği görür.
Benim teorimde bu şöyle olur:
•Arkadaş = bireysel seçim ve gözlem yapan insan
•Wigner = Allah, nihai gözlemci; tüm ihtimallerin farkında
•Bu gösteriyor ki, insan seçimi belirliyor ama gerçekliğin tüm olasılıkları Allah’ın ilminde
Bu teoriyi özetlersek:
•Kader: Levh-i Mahfuz’da yazılı tüm olasılıklar
•İrade: İnsan seçimi, dalga fonksiyonunu çökerten gözlem
•Gerçekleşen hayat: İnsan iradesiyle ortaya çıkan ihtimal
•Allah’ın bilgisi: Tüm ihtimallerin farkında olan nihai gözlemci
Bu nedenle kader ve özgür irade çelişmez. Kader, potansiyel olarak Levh-i Mahfuz’da yazılı olan tüm ihtimallerdir. İrade ise bu ihtimallerden hangisinin gerçekleşeceğini belirler.
Diyelim ki bir öğrenci sınav için çalışıyor ya da çalışmıyor.
•Levh-i Mahfuz’da her iki ihtimal de yazılıdır.
•Öğrenci çalışmayı seçerse, başarılı olma ihtimali gerçekleşir.
•Eğer çalışmazsa, başarısızlık ihtimali gerçekleşir.
•Allah ise tüm ihtimallerin farkındadır ve her ihtimal Levh-i Mahfuz’da kayıtlıdır.
Seçilmeyen ihtimaller silinmez; sadece bizim boyutumuzda gerçekleşmez. Bu, çoklu evren fikrine de işaret edebilir: gerçekleşmeyen ihtimaller başka bir boyutta veya Levh-i Mahfuz’da potansiyel olarak kalır.
Wigner’in ölçüm problemi bize gösteriyor ki: gerçeklik gözlem yapılmadan tamamlanmaz.
Levh-i Mahfuz ise gösteriyor ki: Allah her ihtimali önceden bilir.
İnsan, iradesiyle hangi ihtimalin hayata geçeceğine karar verir.
Kader ve özgür irade çelişmez; birbirini tamamlar.
Böylece bilim ve ilahi perspektif bir araya gelir: Kuantumun belirsizliği, insan iradesi ve Allah’ın ilmi, aynı sistemin farklı yüzleridir. İnsan, kendi gözlemiyle hayatını şekillendirir; Allah ise tüm olasılıkların farkında olan nihai gözlemcidir.
Ben uzun zamandır Hızır ile Musa’nın yolculuğunu düşünürüm. Bu kıssada gördüğüm şey, aslında kuantum fiziğinin süperpozisyon dediği şeye çok benziyor.
Musa orada biz insanları temsil ediyor. O, gözleriyle ne görüyorsa ona göre hüküm veriyor. Geminin delinmesi, çocuğun öldürülmesi, duvarın onarılması… Bütün bunları Musa “anlık gözlem” üzerinden değerlendirdi. Yani olasılıklardan sadece birini gördü ve o gördüğüne tepki verdi.
Ama Hızır farklıydı. O, Allah’ın özel ilminden pay almıştı. Olayların süperpozisyonunu görebiliyordu. Yani sadece o anda görünen ihtimali değil, gelecekte doğacak sonuçlarını da biliyordu. Gemiyi delmek aslında kurtuluştu, çocuğu öldürmek aslında anne-baba için rahmetti, duvarı onarmak ise yetimler için emanetti. Musa bunları göremedi çünkü o sınırlı gözlemciydi.
Ben bunu Levh-i Mahfuz ile birleştiriyorum. Levh-i Mahfuz, bütün ihtimallerin yazılı olduğu ilahi kod tabanı gibi. Biz bir olaya bakarken sadece tek yüzünü görürüz. Ama Allah tüm ihtimalleri bilir. Hızır da o gün, Musa’ya bunun küçük bir demosunu yaşattı.
Sanki evren bir simülasyon gibi… Musa sadece ekranda oynayan görüntüyü görebiliyordu. Hızır ise arka plandaki kodu okuyordu. Kodun sahibi ise Allah’tı.
Buradan benim çıkardığım ders şu: Bizim hayatımızdaki olaylar da böyle. Bir musibet geldiğinde biz sadece “gemi delinmiş” tarafını görürüz. Ama belki de o musibet, gemimizin gasptan kurtulmasıdır. Bazen bir kayıp yaşarız, “neden?” diye sorarız. Ama belki de o kayıp, ileride yaşayacağımız çok daha büyük bir felaketin önüne geçmiştir. Biz görmeyiz, ama Allah bütün süperpozisyonu bilir.
Kuantum fiziğinin söylediği gibi, her şey olasılıklar halinde var. Gözlemle, seçimle bir ihtimal gerçekleşiyor. İşte bizim seçimlerimiz özgür irademizle oluyor, ama bütün ihtimaller zaten Allah’ın ilminde, Levh-i Mahfuz’da yazılı. Hızır ile Musa’nın kıssası bana bunu hatırlatıyor: Sabır ve teslimiyet, görünmeyen ihtimallere güvenmektir.
Yazar: İlhan Zeytun





Yorumlar
Yorum Gönder