TANRI ZAR ATAR'MI?
TANRI ZAR ATAR'MI?
Herkese merhaba bu yazıyı aslında (Evrim Ağacı) adlı youtube kanalına atılan EİNSTEİN YANILDI'MI? adlı videoda bilimin yeni keşfettiği, Sadece moleküler seviyede Mikro alemde elektronların %25'lik bir seviyede Deterministik olmadığını ispatlayan deneyi Einstein yanıldı! Tanrı Zar atar! Yalanı Olarak İnsanlara, Makro yani bizim Alemimiz'de olan bir deneymiş gibi sunmasına karşıt yazma zorunluluğu hissettim. Tanrı zar atar demek her olanak yapı rastlantı, ve bizim açımızdan öngörünemezlik demektir. Fransızcadan 'rastlantı' anlamına gelen 'hasard' Arapçada 'zar' anlamına geliyor. Ve Einstein bu sözü (Makro) alem için yani bizim alemimizi ilgilendiren olaylar için söylemiştir. Makro alemde her şey deterministik olduğunu rastlantı gibi şeylere asla yer verilemeyeceğini savunur. Yazımızda hem bu önemli hususu dillendirmek, hem de Tanrı zar atar mı? atmaz mı? Matematik bu işe ne diyor onu inceleyeceğiz; şimdiden iyi okumalar.:
'Rastlantı' dediğim de aklınıza ne geliyor? Günlük yaşantımızda kullandığımız bariz bir gerçek olan 'Rastlantı' sizlere zihninizde bir çok an uyandırıyordur: Mesela ''Her işte bir hayır vardır'', ''hayatını yazı tura atarak yaşamak'', ''rastlantının elinde oyuncak olmak'', ''şans kapıyı iki kere çalmaz'' gibi günlük yaşantımızı çevreleyen ifadeler rastlantı tanımına tam uyuyor. Bir de Rastlantı kavramını evrene sormaya ne dersiniz? Evrenin bu konu hakkına söyleyecekleri umuyorum ki vardır. Yani şunu diyorum günlük yaşantımızdaki gibi Evrenin genelinde basit ve uyumsal bir şekilde işliyor mu? Tanrı karşıtları biliyorsunuz ki ''Rastlantı'' kelimesini çok severler; onlara göre yaşantılarına olanak sağlayan bu devran, yaşam, maddesel ve manevisel alanlar, Rastlantı sonucu gerçekleşmiştir!Şimdi ise boş kafalar değil (Matematik ve Bilim insanları) konuşacak:
Bilimler Akademisi'nden kuramcı David Ruelle'in de yazdığı gibi (kendisi, kaos kuramı gibi revaçta olan bir disiplinin saygın uzmanlarındandır): ''Rastlantı, tamamlanmamış bir bilgiye karşılık gelir''. Zaten bilimsel düşüncenin savunucusu Jean Guitton da Tanrı ve Bilim'de şu açıklamayı yapmaktan çekinmiyor: ''Rastlantı dediğimiz şey, üstün düzenin bir bölümünü anlamaya yetersiz oluşumuzdan başka bir şey değildir.
Burada kısaca şaşırılası ve anlam verilemeyen bir düzenin açıklanamayan tarafını anlayamadıkları için Rastlantı kelimesini kullanmalarından başka bir şey değildir. Demek istiyor. O zaman açıklanamayan bilimsel gizemler bize ne anlatıyor? Esasen, bundan önce İsaac Newton'un on sekizinci yüzyılda aynı biçimde düşündüğünü söyleyebiliriz. Daha sonra Laplace ve onun evrendeki en ufak madde kırıntısını dahi bildiği varsayılan iblisi de aynı düşünceyi sahiplenmişlerdi. Keşke öyle olsa! Her şeyi (ama her şeyi) bilmek mümkün değildir. Peki o zaman? O zaman ''rastlantı duvarı'' olarak adlandırdığımız şeyin gerisinde bir gizem olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Hepimizin mutlaka bir gün kendimize sorduğumuz iki soruya yol açan bir gizem: Rastlantı tam olarak nedir? Ve nereden gelir?
İnsan olsun, sebze olsun, yıldız tozu olsun, görünmez bir flütçünün uzaktan çaldığı gizemli bir havanın ritmiyle dans ediyoruz. Ama bu yarı aralanmış kapı bir kez daha, belki kapalı kutuyu andıran daha da büyük bir gizem açılıyor: Şu ''görünmez flütçü'' de kim? Burada ilk bulgumuza ulaşıyoruz: O gizemli flütçü salt rastlantı sonucu oluşamaz! Neden? Çünkü şeyler hiçbir zaman rastlantı sonucu örgütlenmez. Asla. Bir akşam evinize döndüğünüzde salonunuzu ''rastlantı sonucu düzenlenmiş halde'' bulma şansınız (sıfırdır).
Bu alanda belli bir ağırlığı olduğunu kimsenin yadsıyamayacağı Einstein bize var gücüyle söylüyor: ''Evrenin düzeni ve niteliğinin, sayısız boyutu içinde, körü körüne bir rastlantının sonucu oluştuğu fikri, bir matbaadaki patlamadan sonra tüm harflerin yere sözlük düzeni içerisinde düşmesi kadar az inandırıcıdır. Aynı şekilde James Gardner açısından (kendisi, karmaşıklık konusunda çalışan en ciddi kuramcılardan biridir), evrenin tesadüfen ortaya çıktığını söylemek: ''Yeterince uzun süre beklersek, bir Boeing 747'nin montajının, asteroitlerin kemerinde mevcut tozdan itibaren kendi kendine olacağına inanmak gibi bir şeydir.
Peki ya Fransa'da bilim insanları bu konuda ne düşünüyor? En muhafazakarlardan biri olan ve son derece ihtiyatlı davranan College de France'ın fizik profesörü Christian Magnam, Büyük Patlama sırasında evrendeki parametreler hakkında konuşurken, ''sadece rastlantı etkisine mal etmenin zor olduğu, son derece şeytansı bir düzenle'' ayarlandıklarını söylemekten çekinmiyor. Bu örnekleri anladığınızı umuyorum ki bu örneklere aksi bir cevap verirseniz malesef cahil olmaktan öte geçemezsiniz:
Son derece aptalca bir şeyi ele alalım: Birkaç kitabı kütüphaneye yerleştirmek. Eğer elinizde sadece iki kitap varsa işiniz çok çabuk hallolur: Birinci kitaptan sonra ikinci kitabı yerleştirmeniz en fazla iki saniyenizi alacaktır. Raslantıya gelirsek, onun da her sınıflandırma için bir saniyeye ihtiyacı vardır ve o da sizin gibi bu işi sadece iki saniyede tamamlayacaktır. Şimdi son iki kitaba geçelim. Kütüphanenizi düzenlemeniz size otuz saniyeden az bir zamana mal olacak. Ama rastlantı açısından bu karmakarışık bir durum!
Rastlantının, on iki talihsiz kitabı bir çırpıda yerleştirmek için (dört yüz seksen milyonda bir şansı var sadece). Anlayacağınız üzere sizin birkaç saniyede başardığınız şeyi yapabilmek için yıllar boyunca bata çıka ilerlemesi gerekecek. Ve koleksiyonunuza sadece üç yeni kitap eklediğinizde, yani bir başka değişle on beş kitaba ulaştığınızda burada da en fazla bir dakikaya ihtiyacınız olacak. Ancak bu işi rastlantıya bırakırsak bu macera bir felakete dönüşecektir: Aynı sonuca ulaşmak için on binlerce yıl boyunca uğraşması gerekecek! Kısacası, işleri organize eden biri olarak rastlantı, kendi başına tüm acizlik rekorlarını kırabilir.
Dikiş İğnelerini Fırlatma Oyunu!
Ama bu bir oyundan da öteydi: Pascal gibi, Tanrı'nın var olup olmadığına dair iddiaya girmenin iyi bir sebebiydi ona göre. Peki Buffon'un şaşırtıcı keşfi neydi? Tamamen beklenmedik bir şekilde rastlantı yerine gizli bir düzen keşfetmişti! Buffon'un küçük deneyi, Dikiş iğnesi yerine bir kutu kibrit alın ve onları parkenin üzerine doğru fırlatın. Elbette ''gelişigüzel'' düşeceklerdir. Kimileri parkelerin tam ortasına, kimileri de iki parke arasındaki açıklığa. İlk bakışta karman çorman halde zemine dağılmış haldeki bu kibrit yığını, saf rastlantının tezahüründen başka bir şey olmayacaktır.
Peki ama bu gerçekten doğru mu?
Aslında hiç de doğru değil! İşte tam da burada Buffon'un dehasının izleri devreye girdi. Nihayetinde oldukça basit bir hesaplamanın yardımıyla şu inanılmaz şeyi gösterebildi: Bir kibritin iki parke arasına düşme olasılığı (yani bir yarığın üstünde durması) (2/π) kadardır!
Rastlantının gizemini nasıl ortaya çıkarabiliriz?
İlk yanıtlar kendini göstermeye başlıyor. Şaşırtıcı ve hatta bazen kabul etmesi zor olan bu yanıtlar, en sağlam kanaatlerimizi bile sarsacak güçtedir. Örneğin, (koltuğunuzda otururken askıda durmamanızı sağlayan) yeryüzü çekimi, elektromanyetik güçten (1040) kat daha zayıftır. Gerçek bir uçurum! Peki bundan ne çıkarabiliriz? Büyük Patlama anında, evrenin tam da doğru değer üzerine düşmesi için (on bin milyarın milyarının milyarının milyarı bir şansı vardı sadece!) Belli belirsiz bir fikir edinmeniz için, tüm yeryüzünün on metre kalınlıkta ince kumdan bir tabakayla kaplı olduğunu hayal edin. Kumun tüm taneleri, tek bir tanesi hariç, aynı renkte; o tek bir tanesi ise kırmızı. Sonsuz genişlik içerisinde o tek kayıp kırmızı taneyi ilk bakışta bulabilirsiniz, hareketinizdeki kesinlik, evrenin iki güç arasındaki doğru oran üstüne ''düştüğü'' zamanla biraz kıyaslanabilir.
Biliyorsunuz ki, biraz gerimizde çok önemli bir parçacık keşfedildi. Bu CERN'de, LHC denen o devasa parçacık hızlandırıcıda gerçekleştirildi. Peki ne keşfedildi? Çok büyük olasılıkla meşhur ''Higgs bozonu''. Bu parçacığın bu denli gizemli olmasının sebebi ise tek başına diğer her şeyin kütlesini belirlemesi. Örneğin, (Elektronun Protondan bin sekiz yüz otuz beş kez daha hafif olmasını sağlıyor). Ve yine Higgs bozonu sayesinde fotonun herhangi bir kütlesi yok. Yani (Nobel Fizik Ödülü sahibi Leon Lederman'ın ''Tanrı Parçacığı'' olarak adlandırdığı) bu meşhur bozon, maddenin tam kalbinde bile rastlantıyı açık arayla geride bırakıyor.
diğerine sadece yüz bin derecede bir değişiyor. Ama özellikle yürütülen hassas analizler gösteriyor ki bu ışıltının ''karmaşıklığı'' aslında son derece düşük. Başka bir deyişle (Planck görevi uzmanlarının görüşüne göre) rastlantı, bu dünya öncesi ışıltıda zayıf bir rol oynuyor.
YAZI BİTMEDİ DEVAMI VE KAYNAKLARIN DEVAMI GELECEK!
KAYNAK VE İLERİ OKUMALAR:
Ruelle, David, Tüm Bilgilerin Üniversitesi Konferansı, 5 Ağustos 2000.
Guitton, Jean, Tanrı ve Bilim, İstanbul, 2000.
26 Ekim 1926 tarihinde G. S. Viereck ile yapılan söyleşi, Glimpses of the Great (Tanrı'nın İşaretleri) adlı kitapta basılmıştır
Einstein'a göre bilim, etik ve din (Fransızca): http://www.profbof.com/einstein/religion.htm
''A New Dawn for Cosmology?'' (Kozmoloji için Yeni bir Şafak Vakti mi?), James Gardner ile Carter Phipps'in yaptığı söyleşi (İngilizce): http://www.allthingshealing.com/ Cosmology/-A-New-Dawn-forCosmology-An-İnterview-with-James-Gardner/4413#.UiiDQr-JXZ8
Magnam, Christian, ''Notre Univers a- t_il ete regle de façon incroyablement precise?''





Yorumlar
Yorum Gönder